Bunlara rağmen ilkokulda kızlara karşı ilgim vardı. Ama o dönemde bu ilgimi onlara çakıl taşı atarak gösterirdim ki diğer yandan bugün bile entelektüel anlamda halen onlara taş atmaktayım… Şey, aslında hiçbir zaman istikrarlı ilişkiler yaşayan türde bir adam olmadım ve okul yıllarımda hiç gerçek kız arkadaşlarım olmadı. Sadece, bazen bazı kızlarla flört ederdim. İlk seksimi çok geç yapmıştım ki bunun hakkında konuşmak bile istemiyorum. Eminim insanlar benim hakkımda tamamen farklı şeyler düşünüyordur ve Love-Metal habercisi olarak -ki öyleyim- kimseyi hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum… Tabii ki inandırmak için olsa bile herkesin gözler önüne sermemi istediği şekilde 12 ya da 7 yaşımda seks yapabiliyormuş gibi davranıyordum. Sadece büyüyordum diyelim. Ta ki sağ elimin yardımını alana kadar. Şimdi zamanda geri dönelim Oulunkylä Pop ve Jazz okuluna. İlk gerçek grubum B.L.O.O.D.’dı. Burada bizim için önemli olan müziği prova ettik. Iron Maiden’ı kastediyorum. Elovena Boys’la birçok prova yaptım, ama sonra Aurora geldi. Aurora’da ben davul çaldım, Linde’de gitar çaldı. Ve ciddi olarak kendi şarkılarımızı yapmaya başladık. Linde ile tanıştığımda 7. sınıftaydım. Doğu Pakila ile Oulunkylä sınırı arasındaki bir okula gidiyordum ve Linde de aynı okuldaydı. O gitarist ben de bassist olduğumuzdan bazen birlikte çalıyorduk. İkimizde Charlie Parker veya ona benzer şeyler çalıyorduk. Yavaş yavaş diğer çocukları tanımaya başladım ve sık sık birlikte takılır olduk. Tıpkı bugün olduğu gibi Linde o zamanda aynı umutsuz adamdı. Belki de bugün daha içekapanık, konuşkan bir adamın sessiz olabileceği kadar sessiz. Ortaokul en kötü zamanlarımdı, aynı anda 6 ya da 7 grubu idare ediyordum ve günde en azından bir tane provam oluyordu. (Okuldaki Jazz ve Dixieland grupları ve ayrıca biraya ulaşma anlamına gelen Aurora). Shitter Limited’a gömüldük ve onların, Anna pillua Helena Pesola gibi ( ki İngilizce anlamı Fuck me, Helena Pesola gibi bir şey) klasiklerini çaldık. Aynı zamanda bu çizgide şarkılar yazdık ve yerel bir skandal yarattık. Ki oldukça havalı sayılır.
Solistimiz Erkki; bugünlerde Ihmepoika’da org çalıyor; bir keresinde tam bir şişe Koskenkorva* içip sarhoş olmuştu ve onu sahneye taşımak zorunda kalmıştık. O da destek direklerine çarpmış ve bütün spotları kafamın 5 cm yakınından devirmişti. Bütün bunların hepsi ilk şarkıdan önce gerçekleşmişti. Spotlar davulumun üzerine düştü ve her şey b.k oldu. Her şeyi düzeltmek asırlar sürdü. Bu grup gerçekten rock yaptığımız ilk gruptu. Aurora, bir sınıf gezisi; bir hippi parti organizesi; için para toplamaya karar vermemize dek altı ay kadar provaya devam etti. Aynı zamanda Deep Purple’dan Smoke On The Water, Jimi Hendrix’ten Purple Haze ve Black Sabbath’tan Paranoid’in provalarıyla da meşguldük. Okul partisi bir hafta sonra yapıldı, heyecanlanmıştık çünkü sonunda bir şeyler olmaya başlamıştı. Sonra zinde bir şizofrenik olan okul müdürümüz Matt Ilmonen okul salonuna girip bir daha okulunda hippi parti yapılmayacağı konusunda bağırdı çünkü bunun ot tüttürmek için olduğunu söyledi. Bu bütün partiyi mahvetti ve o adamdan nefret ettik. Halen öğretmenimizden gezi için para toplama iznimiz vardı… Mesela Amsterdam’da smoke pot (marihuana nargilesi)için. İntikam almak için Marti Ilmonen tunkee kyrpää suoleen ( İngilizce Matt Ilmonen puts his dick in the ass olan) adlı şarkıyı yazdık. Bu şarkıyı sonbahar konserinde çaldık ve bütün diğer öğretmenler gülmekten öldüler. İnsanlar tamamen çıldırdı ve etrafa sandalyeleri atmaya başladılar. Bu olaydan sonra Oulunkylä’da okul konserlerine çıkmamız yasaklandı. Ama sonuç olarak Amsterdam yolculuğumuzu gerçekleştirebildik. Parayı başka yolardan biriktirdik; kapı kapı dolaşıp donut sattık ve buna benzer şeyler yaptık. Bu bir müzik sınıfı gezisiydi; İsveç, Danimarka ve Almanya’yı geçerek Hollanda’ya gittik. Amaç yerel okullarda sahne almaktı. Hollanda’da üç ya da dört kez sahne almamıza rağmen gezi on gün sürdü. Amsterdam çok eğlenceliydi.
Daha önce bir kez yurtdışına çıkmıştım. 1991’de ailem ve erkek kardeşimle Tayland’a gitmiştim. Orda Noel’i ve yeni yılı kutlamıştık. Bu benim ilk gerçek gezimdi ve bugün bile öyle. Diğer tüm geziler bir şekilde müzik, tur ve promosyonla ilgiliydi. Hollanda gezisinde birçoğumuz kendimizi keşfettik. İnsanların yavaşça büyüdüğü bir zamandı; örneğin bazı homoseksüeller kendilerini açığa vurdular, inek öğrenciler tamamen bir çöküş yaşadılar çünkü yaşamda sadece ders çalışmanın olmadığını fark ettiler. Bu gezi iyi anlamda bir afetti ve bir sürü parti yaptık. Utrcht’te Amsterdam’a uzak olmayan “ama barı olan” bir öğrenci pansiyonunda kaldık. Burada her şeyi ayarladık ve tamamen salakça bir şekilde prog jazz çaldık. Kısa süreli bir iş için oldukça garipti. İnsanlar çatıya tırmandı ve gençliğe özgü bir sürü saçmalıklar yaptı. Tabii ki ben de orda biraz tüttürdüm. Şey, daha önce de zaten denemiştim.
Amsterdam’ da sadece birkaç saat kaldık ve gezmek için bize de vakit kaldı. Öğretmenler bize öğle yemeğe için 20 gulden(Hollanda parası) verdiler ve iki saat sonra aynı yerde buluşacağımızı söylediler. O dönemde berbat buklelerim vardı ve Reggea dinliyordum. Herkes Mc Donalds’a giderken ben en yakın Coffee Shop’a gittim ve hemen tüttürmeye başladım. Günümün geri kalanı duman altında geçti. Bu benim yabancı yasal uyuşturucularla ilk tanışmamdı. Eminim Linde de aynı deneyimleri yaşamıştır. Çünkü Linde de aynı Amsterdam gezisindeydi ama Mige değildi. Mige’yi tanıyordum ama o benden iki yaş büyüktü, Sibelius okulundaydı ve genelde kendi yaşıtlarıyla takılıyordu. Mige’yle üçüncü sınıfta bas çalmaya başladığımda tanışmıştım. O zaman beşinci sınıftaydı. Mige de bas çaldığı için beraber takılıyorduk ama daha çok baslarımızı çalarak vakit geçiriyorduk. Mige Tuusula’da yaşadığı için onu o kadar da sık göremiyordum. Mige bugünkü gibiydi. İğrenç korkardı çünkü hiçbir zaman gerçek anlamda yıkanmazdı. Mige 13 yıl boyunca dişlerini hiç fırçalamadı. Sahiden. Ve hiç çürüğü ya da başka bir şeyi olmadı, inanması zor di’mi? Mige sanatsal bir aileden geliyor. O bir ucubeydi; iki farklı ayakkabı giyerdi, akıl almaz derecede pis uzun saçlara, olağanüstü çirkin kıyafetlere ve en değişik arkadaşlara sahipti. Kendimi her zaman Mige’den daha iyi bir bassist olarak kabul ettim ve buna rağmen onunla hiçbir problemimiz olmadı. Mige ve ben hala gece ve gündüz gibiyiz. Çok farklıyız bu yüzden herhangi bir şey için aramızda çekememezlik yok. İkimiz de dengeliyiz ama çok değişik, gerçekten tuhaf bir yönde.
Sonunda 18 yaşımı doldurunca evden ayrıldım. Dairemin parasını ailem ödüyordu ve böylelikle şehir merkezine taşındım. Bu durumun ortaya çıkmasında kullanmam gereken ilaçları(kortizon) işe yarmadıklarını düşündüğümden kullanmamam, alerjilerim ve astımım olmasına rağmen ilaç tedavilerini takip etmemem etkilidir. Ailem hala yaşamakta olan Fido isimli bir Danua almışlardı. Hayvan, kafasına tekme attığı halde onu uyutmak isteyen sahibinden kurtarılmıştı. O sıralarda kuzenim Pia bir veterinerdi. Hayvanda sahibi dışında bir sorun olmadığını söyledi. Böylece biz de onu evlat edindik. Fido ilk başlarda biraz ürkekti ama şimdi ailedeki herkesle iyi geçiniyor. Böylelikle ailem köpeği eve getirdi ve herhangi bir alerjik tepki gösterecek miyim diye öğrenmeye çalıştık. Yıllardır herhangi bir problem yaşamamıştım. Ama daha sonra ağır bir astım krizi geçirdim ki beni ambulansla hastaneye götürdüler ve orada iki haftayı akciğer kanserli hastalarla aynı yerde geçirdim. Bu olaydan sonra babam apartman dairesini bir çeşit doğum günü hediyesi olarak kiraladı. Hastaneye geldi ve apartman dairesini tuttuğunu söyledi; tabii ki çok mutlu oldum. Hastaneden direkt yeni daireye taşındım ve ailem de köpeği evde tutabildi. Lanet, ama yine de iyi bir zamanlamaydı. Daire güney Bulevardi’de havalı bir yerdeydi. 23 metrekarelik küçük bir yerdi. Size açık adresi vermemeyi tercih ederim çünkü şu anda orda Mige oturuyor. Kendi yerine taşınmak olağanüstü bir duyguydu. Mastürbasyon yaparken birinin tuvaletin kapısını açmasından korkmamak, istediğin saatte yatabilmek, müzik çalmak veya yapmak, ne istersen onu yapmak, bu gerçek özgürlüktü. En azından benim için 18 yaş evi terk etmek için oldukça iyi bir yaştı. Yalnızca bunu tavsiye edebilirim. Ailem muhtemelen okulu bırakınca hayal kırıklığına uğradı. Ama babamın bugün bile hala sürücü lisansımı alamadığım için daha çok hayal kırıklığına uğradığına dair bir his var içimde.
KİŞİSEL ALINTILAR
• "Love is the funeral of hearts. Falling in love is the best way to kill your heart because then it's not yours anymore. It's laid in a coffin, waiting to be cremated."_____” Aşk kalplerin cenazesidir. Âşık olmak kalbinizi öldürmenin en iyi yoludur çünkü artık o sizin değildir. Bir tabut içinde yatar ve yakılmayı bekler.”
"Sometimes you've just got to put your finger into an electrical socket just to see what it feels like."____” Bazen yalnızca nasıl olduğunu hissetmek için parmağınızı prize sokmanız gerekir.”
"In almost every interview someone asks what does HIM stand for. I can't even remember our latest lie about that. When Hanson was hot, we said it means Hanson Is Murder. The name doesn't have a particular history. His Infernal Majesty was a totally different band. I think HIM derives from some death metal joke."_____” Neredeyse her röportajda biri HIM’in neye dayandığını soruyor. Bunun hakkındaki en son yalanımızın ne olduğunu bile hatırlamıyorum. Hanson popülerken anlamının Hanson Is Murder olduğunu söylerdik. İsmin herhangi bir özel anlamı yok. His Infernal Majesty tamamen farklı bir grup. Bence HIM bir çeşit death metal şakadan türedi.”
FAZLA İHTİYAÇ DUYULMAYAN İLGİNÇ BİLGİLER
- Jesse Valo adında kendinden sekiz yaş küçük bir kardeşi var.
- Valo Fince “ışık” demek.
- Favori filmi “Tim Burton’ın Nightmare Before Christmas”ı.
- Anne tarafından yarı Bulgar’dır.
- İdolleri arasında Clint Eastwood, Gene Simmons, Edgar Allan Poe ve Iggy Pop var.
- Jonna Nygren ile 9 Temmuz 2005’te nişanlandı.
- Eloveena Boys, Aurora, Charlie Parker, Terapia, Winha, Unga Kaskelottär, Natas, B.L.O.O.D., Kemoterapia, and Donits-Osmo Experience isimli gruplarda bas ve davul çaldı.
- Bebekken ağladığında babası Rauli Badding Somerjoki’nin Paratiisi’sini çalarken annesi de onu kollarına alarak dans ederdi. Böylece bebek Ville ağlamayı keserdi.
- Kardeşi Jesse bir Muay Thai Kickboxer.( yani Tayland kickbox’ı yapıyor)
- Babasının adı Kari. Ville doğduğunda taksi şoförüydü ama sonra bir sex shop işletti.
- Sabah saat 8.28’de doğmuş.
- Jack Daniels’larından keyif aldığı bilinmektedir.
- Bir şekilde efsanevi rock yıldızı Jim Morrison’dan etkilenmiştir ki Morrison’dan Iggy Pop, Pop’dan da Ville Valo etkilenmiştir.
*Koskenkorva: Finlilere has bir votka. İçerdiği yüksek alkol oranı nedeniyle (ki en yüksek oranı %80) diğer tüm votkalardan farklı olarak daha kudretli olan Fin harikası…